22 Eylül 2016 Perşembe

NEDEN YALNIZDIK VE NİÇİN HİÇ VAKTİMİZ YOKTU...

NEDEN YALNIZDIK VE NİÇİN HİÇ VAKTİMİZ YOKTU...


      Yalnızlık, yakın olmakla zıt yönden ilişkilidir. Mesela çevresinden  uzaklaşması onu kupkuru bir yalnızlığa iterken,insanın kendine uzak olması içten içe bir yalnızlaşmayı getirir ve asıl zor ve yüzleşilmesi gereken budur. Yani kendinden uzaksan kime yakın olabilirsin ki bi düşün , kendine yalansan , dokunamıyorsan kendi yüreğine kimin yüreğine dokunabilirsin ki kimin gerçeği olabilirsin ,senin için kim gerçek olabilir.
   
     Evet yalnızdık ve hiç vaktimiz yoktu , koskoca karmaşık samimiyetten uzak, meşgaleler vardı. Kocaman bir şehirde yaşıyorduk, kalabalık sokaklar ve ağzına kadar dolan kafeler, koşuşturmacada vakit yoktu aldığımız nefesi hissetmeye bile, zorunluluklarımız üzerine kurulu bir hayatta durup dinlenmeye ve dinlemeye bir şarkıyı mesela; gerçekten hissetmek yada gökyüzünü ,rüzgarı ve kendimizi.. Vel hasıl çok kaybettik ...
 
      Eskiden mesela geceleri uyuyamayan insanlardandım hatta geceleri seven gecelerde yaşayan..Dertler geldikçe gecelerde boğuldum , sabah nefes oldu gün doğsun,gün doğsun ki karmaşada kaybolayım , cevabını aradığım sorularım bir gün daha ertelensin..Yastığa başımı koyduğum anda uyuyorum son iki senedir günün gündüzün yorgunluğu üzerimde..Cevapsız sorularım var , sormaya korktuğum .. Gece oldumu hepsi toplanırlar bir araya. Onlardan kaçasım geceleri sustururum ,görmemiş, olmamış, bilmiyormuş gibi yapasım..
Kaybettiklerimi yanımda hissetmeye çalıştığım rüyalarıma gelsin diye iyice sımsıkı gözlerimi kapadığım, o yoksa sorularımı cevaplayacak , ona dair oluyordu tüm sorularım neden niçin ve nasıllarla.

      Yalnızız çok sesli bir yalnızlık bazen yaşadığımız, bazen mavinin en soluğu, bazen soğuk, bazen karanlık, bazen tek, bazen çok, bazen kimsesiz ve savunmasız ,bazen uğultulu ve sancılı, bazen acımasız ve isyankar, bazen ;bazen cidden dayanılmaz. Kabuğuna çekilmek her fazla hareketten kaçınmak ; en minimalize hali almak en küçük en hacimsiz bacaklarını karnına çekercesine....Su taneciği gibi damla olmaya çalışırcasına..

        Zor vesselam  bu yazdıklarım zor çünkü ;yaşadıklarımdan. Ve zor yaşadıklarım yazdıklarımdan. Ve daha nice yazmadıklarım, yazamadıklarım.






dipnot: ba çocuk sesinden türetilmiş.

8 Eylül 2016 Perşembe

Kübra nur polat: AMACIM NEYDİ DE UZUNCA ZAMAN SAVRULDUM...    Bil...

Kübra nur polat: AMACIM NEYDİ DE UZUNCA ZAMAN SAVRULDUM...

    Bil...
: AMACIM NEYDİ DE UZUNCA ZAMAN SAVRULDUM...     Bilemiyorum gayet net olması gereken, herkesin duyduğunda işte böyle bir gençlik, işte bu fi...
AMACIM NEYDİ DE UZUNCA ZAMAN SAVRULDUM...

    Bilemiyorum gayet net olması gereken, herkesin duyduğunda işte böyle bir gençlik, işte bu fikirlerle yürüyeceksiniz helal olsun vs vs.. gibi övünç duyarak türlü methiyeleri sıralayabileceği bir amaca sahip sayılabilirdim hatta belkide daha fazlasına...
     Hikayem tüm öyküm böyle başlıyor ve eklenerek kat be ket fazlasıyla devam ediyor... Hikayelerimiz böyle başlayıp kat be kat fazlasıyla devam ediyor.. Bizlerin hikayeleri.. Mesela yolu bilip yoldan gitmemek kurtarır mı bir insanı ? Sırf yolu bildiği için. Yolu bilip yoldan gitmeyenlerin, gittiği yolda da savrulanların hikayeleri.. Bir de yolu bilmeyenler vardır, fakat  bildiğini sananlar.. Ve tabiki yolla yordamla işi olmayanlar..
      Uzunca zaman savruldum çünkü bildiğim, savunduğum, düşündüğüm ,düşlediğim minval üzerine olamamak beni yan yollara attı ve ben her girdiğim yan yolda amacıma zıt düşmesini istemediğim yeni rotalar çizerek yoluma devam etmeye çalıştım. Hayat düz bir çizgi değil zaten bunun farkında olmayacak kadar kendimden geçmiş değilim, henüz.. İçimde çok kuvvetli bir inanç vardı ve sevgi.. En emin olduğum şey bu ikisiydi. Yeter miydi yetmezdi elbet, gerçi kime göre yetmezdi? Kim sevginin her şeye  kadir olduğunu inkar edecekti?.. Ancak bir şey vardı en önemlisi miydi bilmiyorum en cesurcası olmadığı kesin iste o şey hareket. Mühim mevzulardan birisi olarak ele aldığımız bu mevzu diğerlerinden biraz farklı hareket doğru veya yanlış uğruna öldüğün yada pek bir bağın olmayan türlü mevzularla ilgili adım atma, eyleme dökme ..Cesaret gerektirir ama cesurca kısım yürekle ilgili olan kısmı ,yürekte olan kısmıdır.zaten 'cesur yürek' lerde hareket nefes alma biçimi aksı hal ise ıstıraptan ibaret bir yasam..
        Evet korkuyordum fakat yapıyordum yapmam gereken kendimle ilgili olmayan çevremin bana yüklediği, verdiğim sözlerin gereğini her ne pahasına olursa olsun yapıyordum. Büyük sözler söyledim ben hep,söyleme dediler aldırmadım. Gitme dediler umursamadım. Çok düştüm ve tabiki buna binaen çok kalktım. Dinlese miydim acaba dediğim her an akıl verenlerin akıllarını ,beş dakika sonra içimde yaptığım işin memnuniyetini hissederdim ne kadar doğru olduğunu. Yaralarıma, çiziklerime, kırıklarıma ve karmaşıklıktan yorgun düşmüş sadelik arayan zihnime rağmen. Uzunca bir zaman sonra fark ettim bilim kurgu filmlerinden zevk alıyorken artık öylesine izleyeyim kafa yormayan film olsun diyordum film yelpazesi geniş olan kardeşime. Ve anlıyordum ki yorulmuşum. Kendime ters düşmekten, ters düştüklerimle savaşmaktan, teşkilatçı bir ruhun getirisi olan planlayıcı tavırlarımdan ,her işin her tasın altına elimi ilk koyanların arasında olmaktan, kendime yüklediğim birçok zorunluluktan, yapmak istediklerimden sürekli arka planda işlem halinde olan zihnimdeki koca yığından ötürü ciddi şekilde yoruluyordum ve zaman böylece geçiyordu. Ne yapmam gerektiğini büyük ölçüde bildiğimi söylemiştim başlarda, mesela vatan kavramı kutsaldı benim için millet kavramından oldukça fazla ,ırkçı değildim ama Türk olduğum için mutluyum hamd ediyorum, dinime ve gereklerine sahip çıkmak saldıranlara karşı en iyi şekilde savunmak, ucunda ölüm olsa belki yürüdüğüm yoldan dönmem diyecek kadar bağlıydım üstelik bu değerlere.Korkaklar ölümden korkuyor ve ölüyorlar..Evet çoğu Türk gibi polisiye merakım hatrı sayılır bir biçimde idi ve bu beni daha gözü kara olmaya sevk ediyordu. Sokakta park edemeyen birine- sağ yap şimdi topla gel- demek gibi hayatın içinde aktif yaşıyordum.Peki neyi kaçıyordum?... Kendimi... Evet kendimi... Düzgün yemek yemiyordum çoğu zaman kahvaltısız çıkıyor , güneş doğarken hala uyanık olmamın sanıldığı üzre romantik bir anlamı yok, durup bugün ne giysem gibi muhabbetlere hele hiç vakit ayırmam genelde şunla su şunla su deyip bellidir , genelde cümlelerim artık kalkmam lazım artık gitmeliyim daha sonra bunu yapalım ,bi ara görüşelim türünden sanki yarım kalan şeylerin verdiği rahatsızlık ile mevcut an da kayboluyor tacize uğruyor istismar ediliyor.
     Diyen ne güzel demiş zamanında 'Bize ağır gelen kendimiziz' diye zannedersem benim mevzum biraz da bu tüm tahammülsüzlüklerim kendimden ötürü , kızmalarım kırmalarım kendime.
     Başladığım yerdeyim. Bilmiyorum... En emin olduğumsa bir arkadaşımın dedesinin de söylediği üzre 'Gelen getmek içün ,doğan ölmek içün..' Baki kalacak ise hala yaşıyorken yaptıklarımız...